Bit yolluyorum uzaya, fiyuuu

Beyler bayanlar, kaydırakta kayanlar, şu blogu okumak için fulbol bilgisine ve ilgisine ihtiyaç duyulMAmaktadır. Zaten ben de ne yazdığımın farkında olmayacağım.

Son iki gün futbol için üzülüyorum. Ne olacak bu futbolun hali filan diyorum, demiyorum, ya ne, şunu diyorum: Allah belacığını versin Inter ve Fulham. Hamburg'a uzanan İngiliz elleri kırılsın :'( 2 gram şampiyonlar ligi ve UEFA heyecanımız vardı onun da içine ettiniz. Bravo.

Futbol yorumlama yeteneğim burda bittiği için kendimi rezil edip daha fazla şey demeyeceğim. Kollektif oynadılar vesselam (kim oynadı?).
-Şu adam da pek tipsiz lan Barcelona'ya nasıl aldılar bunu?
-Ibrahimovic abi o.
Böyle yani.
(Halı sahada defansta iyiyim ama)

Gelgelelim içimizde kabardıkça kabaran bir başka heyecana: Dünya kupası. Resmen inanılmaz heyecanlıyım. Dünya kupası lan, boru mu? Ondan önce 27 Mayıs'ta Baba Zula ve Arif Sağ konseri, ondan da önce 21-23 Mayıs'ta Rock Hard (ucuz festival gibisi yok -[moral bozmak gibi olmasın ama eah] Orphaned Land, Bloodbath, Nevermore, Kreator...) ve ivit Hamburg'un gittikçe ısınması...

Bu nasıl y..rak gibi blog böyle Rufu diyenlere karşı boynum bükük. Şekilciyim ama hem yorgun hem de fena halde aç olduğumda blogum hakkında estetik kaygı güdemem. Özgürlüğü bidir.

p.s. Baba Zula ve Arif Sağ'a gitmek isteyen elime mum diksin. mekan: Fabrik

Ayrıca Holy Fuck yazı yazarken ne iyi gidiyomuş! (Yalçıncığım Avşar'a)

Zenit, sana içim ısınmayee, beni acitayeesun

Make the Girl Dance dinlerken (28 Nisan'da söylenecek şey değil ama) yaz geliyor hava negsel olacak şimdi lan sevinci içerisinde olmak tamamen çocukluktan kalan yaz tatili mutluluğun rezicüsüdür. Sığ psikolojik tespitimi de yaptığıma göre başlayabilirim: bir süredir şekilciliğimi resmen bir üst boyuta taşıyıp analog fotoğrafların güzelliğine doyamıyorum: ya ne, doyarım doymam zaten şekilcilik dediğin negsel bişi değil mi: Evet.

Geçenlerde Ankara'daydım, Zenit 19'umun deklanşörüne basmaktan gram çekinmedim. Çoksel pozlar yakaladım, iyiydik güzeldik... Mutlu başlayan her hikayeyin trajedisine yaklaşırkenki hissettiğim gerginliği size yaşatmayacak ve bu Zenit masalının trajedisine fast forward edeceğim: ya ne, Hamburg'a geldip bitmiş makarayı gözleri kocaman bakan MSN smaylisi gibi geri sararken film koptu. Bildiğin koptu.

KOP-
TU

Bu haberi de buradan duyuruyorum Ankara insanına. Şu satırı okuduktan sonra yıkılacak insanlar var. An itibarıya yıkıldılar. Fak. Ama afedersiniz, benim bir suçum değildi, Zenit'lerin makara sarma düzeneğinde bir sorun var, bir an takılıveriyor azcık zorlamaya da gelmiyor.

Nitekim yanmış film bir süre odamda orada burada durdu, müziksiz kasvetli zamanlarda benle bakıştı. Karşılıklı ağlaştık, birbirimize sarılarak vedalaştık. Şu an Hamburg çöp arıtma tesislerine varmış mıdır bilmiyorum ama yakın zaman içinde çöp poşetine dönüşecek veya bir bidonun bir parçası olacak. Umarım öyle de mutlu olur, reenkarnasyon diye bir şey var boru değil. Yok diyenlere kafam girsin.

Gelgelelim hiç mi foto yok aaa :( diyenlere: foto var. Buradan, uzaklardan değil, yakınlardan. Facebook seyircisi zaten doyuyor bu albümlere o yüzden sadece tadımlık birkaç poz koyacağım. Belki sonra fazlasını da eklerim. Geçenlerde bir gece çektiğimiz zaman ödürgeçleri, mekan: benim oda. Buyursunlar:







E o zaman ben biraz müzik koyayım

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Powered by Blogger